FAİZ SAVAŞLARI 1569 Prof. Dr. Doğan Cansızlar Atılım Üniversitesi Uluslararası alanda kur savaşları devam ederken, bizde de Merkez Bankası (TCMB) ve Hükümet arasında faiz savaşları giderek yoğunlaşıyor. Daha önce kapalı kapılar arkasında konuşulan ve uzunca bir süredir devam eden TCMB’ nın üzerindeki faizi artırmama baskısı son dönemde kamuoyu önünde açıktan açığa tartışılır hale ve tehdit boyutuna kadar gelmiştir. Hatta mevzuat gereği süresi henüz dolmadığı için görevden alınamayan başkanın en yakın çalışma arkadaşları da görevden alınmıştır. Maliye politikasının yanısıra ekonomi politikasının diğer önemli unsuru olan para politikasını uygulamakla görevli TCMB, yasa gereği bağımsız bir idari otoritedir ve temel görev önceliği fiyat istikrarıdır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirlemektedir. Banka ayrıca, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını da destekleyebilecektir. TCMB, Hükümetle birlikte; Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için kur rejimini belirlemekte ve enflasyon hedefini tespit etmekte ve buna uyumlu olarak para politikasını da belirlemektedir. Görüldüğü gibi; kur rejiminin belirlenmesi yani sabit kur mu, dalgalı kur mu uygulanacağı ve enflasyon hedefinin ne olması gerektiği sadece bankanın vereceği karar olmayıp Hükümetin vereceği bir karardır. Hükümet, hem enflasyon hedefi hem de kur rejimi kararını her yıl yayınlanan Orta Vadeli Mali Programda açıkça ilan etmektedir. Türkiye’de 2001 Finans Krizi sonrasından itibaren Hükümet tarafından belirlenen serbest dalgalı kur rejimi uygulanmakta ve TCMB aşırı dalgalanmaları önlemek adına döviz piyasasına zaman zaman müdahale etmektedir. Bu müdahale, bankaca ihracat yapılan bazı ülkelerin enflasyon rakamları da dikkate alınarak hesaplanan Reel Efektif Döviz Kuruna göre yapılmaktadır. 1990 yılında Yeni Zelanda’da başlatılan ve zaman içinde giderek artan sayıda ülke tarafından uygulamaya konulan enflasyon hedeflemesi rejimi ise, ülkemizde 2002–2005 yılları arasında “örtük enflasyon hedeflemesi” olarak uygulanmasına başlanmış , resmi olarak da 2006 yılından itibaren para politikası stratejisi olarak Hükümet tarafından kabul edilmiştir. Ancak, enflasyon hedeflemesinde bugüne kadar çok da başarılı olunduğu söylenemez. TCMB’nın doğrudan kendisinin belirlediği ve evrensel kabul görmüş ve mevzuatımızda da yer alan başlıca para politikası araçları; açık piyasa işlemleri (APİ) , karşılıklar politikası, reeskont politikası, kur politikası, para basma, niceliksel gevşeme ve faiz politikasıdır. Para politikasının en önemli ve etkili araçlarından birisi de faiz politikasıdır. TCMB, bankalarla para alış verişinde uyguladığı faizleri değiştirerek piyasa faizlerini etkilemeyi hedefler. TCMB Para Politikası Kurulunca her ay belirlenen faizler; bir hafta vadeli repo işlemlerine uygulanan faiz (politika faizi), gecelik işlemlerde uygulanan faiz (gecelik faiz, fonlama faizi) ve geç likidite penceresi faizi başlıkları altında toplanabilir. Bunlar içinde en önemlisi piyasalar için önemli bir referans olan politika faizidir. TCMB bu faiz oranı üzerinden bankaların repo taleplerini karşılar. Bankalar ellerindeki tahvil ve bonoları teminat verip TCMB’den para alarak repo yaparlar. Böylece kendilerine fon oluşturmuş olurlar. Politika faizi aracılığıyla TCMB piyasadaki para stokunu etkileyerek dolaylı yoldan kredi büyüklükleri , kredi faizleri , mevduat faizleri ve döviz kurunu etkileyebilmektedir. Banka böylece nihai hedefi olan fiyat istikrarı için para politikası uygulamış olmaktadır. TCMB politika faizini yükseltirse bankalar için TCMB ile repo yapmak daha maliyetli bir hal alır. Bu sebeple bankaların fonları azaldığı için kredi faizleri yükselir. Aynı şekilde alternatif bir fon olan mevduatların da faizleri yükselir. Toplam kredilerin büyüklüğü azalır ve ekonomi soğur. Mevduat faizleri yükseleceği için de bizim gibi ekonomilerde döviz kurlarında bir düşüş beklenir. TCMB eğer politika faizini düşürürse yukarıda sayılanların tersi gerçekleşir ve ekonomi ısınmaya başlar. TCMB, son dönemde ABD ve AB’ nin parasal genişleme stratejisi ve konjonktürün de etkisiyle politika faizini içinde bulunduğu grubun diğer ülkelerine oranla nispeten yüksek tutarak ülkeye portföy yatırımı (sıcak para) biçiminde bol miktarda yabancı sermaye girmesine zemin hazırlamış ve neticede kurların ve dolayısıyla enflasyonun da buna paralel olarak düşmesini sağlamıştır. Başta enerji olmak üzere üretimde oransal olarak yaklaşık yüzde elliye varan ithal girdilerin maliyetinin düşürülmesi enflasyonun azalmasına büyük katkı sağlamaktadır. TCMB, enflasyonu aşağı çekme politikasını yüksek faiz – bol yabancı para girişi ve bu yolla kurların düşürülmesi stratejisi üzerine kurgulamıştır. Bunda bir dönem nispeten başarılı da olmuştur. Nitekim, TCMB’ nın “Enflasyon üzerinde döviz kurunun etkisi, faizlerin etkisinden daha fazladır ” görüşü de bunun açık kanıtıdır. TCMB, bugüne kadarki uygulamalarında başta APİ, zorunlu karşılıklar ve faiz oranları olmak üzere para politikasının bütün araçlarını kullandı. Bunlara ek olarak kur politikasını da enflasyon hedefiyle bağdaştırmak yoluyla dolaylı olarak uyguladı. Para politikası araçları arasında TCMB’nin Hükümet ile en fazla sorun yaşadığı araç faiz oldu. TCMB uzunca bir süre para politikasının en önemli aracı olan faizi Hükümetin de sert müdahale ve uyarıları neticesinde tam anlamıyla kullanamaz duruma gelmiştir. Bunda da en önemli etken; 2013 yılı Mayıs ayından itibaren gerek içerdeki (Gezi Parkı olayları) gerekse dış konjontürdeki (ABD Merkez Bankası FED’in parasal genişlemeyi kademeli olarak azaltma duyurusu) gelişmeleri dikkate almaksızın politika faizini uzunca bir süre yüzde 4,5 gibi çok düşük düzeyde tutması için baskılara direnememesi ve 17 Aralık 2013 ve 25 Ocak 2014’deki gelişmeleri takiben kurlardaki aşırı dalgalanmaları önlemek için bu defa faizi 29.01.2014’ de yüzde 10 gibi oldukça yüksek bir orana yükseltmesi olmuştur. Faizdeki bu şok artışın etkileri kısa sürede görüldü. Riskler azalmaya, kurlar düşmeye, TL değerlenmeye başladı, ardından da faizlerde gerilemeler yaşandı. Bu gelişmelerin devam etmesi sonucu piyasada faizler yüzde 9’un altına gelince TCMB politika faizini yine gecikmeli olarak 23.05.2014’ de yüzde 9,50’ye indirdi ve uzunca süredir Hükümet tarafından yapılan eleştirilerin dozu bu defa daha da arttı. Aynı grupda olduğu diğer ülkelerin yaptığı gibi eğer faizler geçen Mayıs ayından itibaren kademeli olarak makul oranlarda artırılmış olsaydı ve artırılan faiz kademeli olarak azaltılsaydı bu denli sert eleştirilere ve enlasyona neden olan faiz mi yoksa faiz artışına neden olan enflasyon mu gibi anlamsız tartışmalara gerek olmazdı. Yani, ölçülü faiz indirimi kadar ölçülü faiz artırımı da olmalıydı. TCMB’ nın itibarı açısından TCMB ve Hükümet arasında faiz ve dolayısıyla döviz kuru konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıkların aslında kamuoyu ve medya önünde değil de görüşmeler yoluyla çözümlenmesi gerekir. Yukarıda da belirtildiği gibi Hükümetin enlasyon ve kur rejimi konusunda yetkilerini her yıl yayınlanan Orta Vadeli Mali Programda kullanarak olası çelişkilerin önlenmesi mümkündür. Yok eğer bu yeterli değil ise, bu defa ekonominin dış finansmana ve ithalata dayalı yapısının değiştirilmesi ve TCMB’nın önceliğinin de sadece fiyat istikrarı değil ama fiyat istikrarı ile birlikte ekonomik büyüme odaklı olması için kanun değişikliğine gidilmesi gerekir. Leave a Reply Cancel Reply Your email address will not be published.CommentName* Email* Website Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.