YAPISAL REFORMLAR

Önce genel bir çerçeveyi çizelim  ve Reform alanlarını ana hatları ile belirleyelim.

Yapısal Reform dendiği zaman hemen hemen herkes tarafından faklı tanımlamalar yapılır. Reform, mevcut sistemin daha iyiye , daha ideal yapıya dönüştürülmesi, bir yapı değişikliğidir.

Burada neden bir yapı değişikliği istiyoruz?

Bugün konuştuğumuz sorunlar sadece bize yönelik sorunlar değil. Bugün dünyanın içinde bulunduğu konjonktür gereği  gelişmiş, gelişmekte olan  yada çok az gelişmiş ülkelerde benzer sorunlar var ve bu sorunlarla başa çıkabilmek için bazı yöntemler var.

 Bu sorunların çözümünde  alışılagelmiş yöntemlerin dışında alışılagelmişin dışında yöntemler vardır.

Burada Reform dediğiniz zaman sadece tek bir alanda çalışmamak gerekir. Yapısal Reform dediğiniz zaman bir bütünün parçalarının hepsini  ayrı ayrı düşünmek  ve değerlendirmek gerekir.

Bu yapısal reformu bir paket olarak düşündüğünüz zaman, bu paketin  parça parça yapılmasında fayda var. Hepsini  aynı anda yapmak mümkün değildir. Kısa, orta , uzun vadeli programlar çerçevesinde ve tabiki  en önemlisi Liyakatlı kadrolar ile bu işin yürütülmesi ve uygulamaya konulması gerekmektedir.

Yapısal reform ülkeden ülkeye farklılık gösterir.

Hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, bunun uygulamasını da tam olarak yapan ve demokratik düzeni bir işlevsellik kazanmış, eğitimini bilimsel temellere dayandırmış,  düşünce ve ifade özgürlüğünü içselleştirmiş toplumlarda Yapısal Reformlar ağırlıklı olarak ekonomik konuları içerir. Türkiye gibi bu konuları henüz ta anlamıyla çözümleyememiş ülkelerde sadece  ekonomik alanda Yapısal Reformlar yeterli değildir.

Türkiye, bugün için hukuk alanında , sosyal ve siyasal alanda ve ekonomi alanında pek çok sıkıntı yaşıyor. Bu sorunların hepsi birbiri ile içiçedir ve bu sorunları çözmek, hem çok kolaydır hemde çok zordur.

Öncelikle sorunların çözülmesi için sorunların kabul edilmesi gerekir. Daha sonrada bu sorunların çözümü için genel kabul görmüş reformlar ile ilgili niyetin, yani istemin olması gerekir.

Ayrıca şu iki sorunun cevapları verilmelidir.

  1. Siyasi kurumlar , olası  kayıplarına yol açması pahasına bu yapısal reformlara girişebilir mi?
  2. Toplum, bu reformların ortaya çıkaracağı faturayı ödemeye hazırmı?

Şimdi ülke sorunlarını ve çözüm önerilerini  ana başlıklar halinde ele alalım.

Bugün Türkiye,  saygın uluslararası kurluşlar tarafından yayınlanan Hukun Üstünlüğü Endeksinde, Siyasal İstikrar Endeksinde,  OECD ülkeleri arasında kullanılan PISSA Testi Eendeksinde, Yolsuzluk Algı Eendeksinde,  Yönetişim Etkinlik Endeksinde, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde, Çevri Performans Endeksinde,  ve Ekonomik Özgürlük Endeksinde emsal ülkeler arasında hakettiği yerde değil, çok alt sıralarda yer almaktadır.

Ülkenin CDS primi çok yüksektir. Şu anda 700 lerde bulunan CDS priminin 300 ün altına inmesi gerekmektedir. Bu prim borçlanma maliyetini yükseltmektedir.

Ayrıca Rating Kuruluşlarının Türkiye için  yatırım yapılabilir ülke seviyesinin çok çok altında verdikleri ülke notları var.

Ülkemizde alışılagelmiş ekonomi politikaları yerine farklı uygulamalar yapılıyor olmasıda  Türkiye’yi yabancı yatırımcılar için  Venezuella ve Arjantin’in ardından yatırım yapılabilir en riskli ülke konumuna getirmiştir.

Buradaki sorun nedir ve neden bu duruma gelindi?

 Ekonimide şu anda güven eksikliği ve belirsizlik hakimdir.

Yabancı  veya yerli yatırımcı ileriye yönelik yatırım yapmak isteyeceği zaman önünü görmek ister. Yani kısa, orta ve uzun vadede ne olacağını görmesi gerekiyor.

Maalesef bizde bu güven eksikliği ve belirsizlik artımş bulunmaktadır.

Enflasyon hızla yükselmeye devam ediyor. TÜFE ve ÜFE makası giderek açılıyor. Bu makasın açılması , yani ÜFE nin  yükselmesi , maliyetin bir şekilde tüketiciye  yansıtılması demektir..

TÜFE’deki artış TÜİK verilene göre %83,45 , ITO verilerine göre %107, ENAG verilerine göre %186 gözükmektedir. ÜFE’de de %151 lik bir artış sözkonusudur.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir konu var. TÜİK’in  belirlediği enflasyon rakamı  (ki buna inanmak zorundayız )  ile İTO ve ENAG’ın yayınladığı enflasyon rakamları  arasında ciddi fark var. Arada bu kadar büyük fark olması da yatırımcıların kafasında soru işaretleri yaratır.

TL’nin aşırı değer kayıplarına uğramıştır. Özellikle yılbaşına göre %29 ve son bir yılda da %55 lik bir değer kaybı sözkonusudur.

Yine Merkez Bankası faizi %12 ye indirildi ve  eksi reel faiz %71,45 düzeyine ulaşması sebebiyle TL’den  kaçış var. Bu durum dolarizasyonu artırır.

Bunun yanında KKM ( Kur Korumalı Mevduat) ve KKK ( Kur Korumalı Katılım) da dahil olmak üzere yaklaşık 84 milyar dolarlık bir döviz riski oluşmuştur. Eğer bu sisteme son verilirse yaklaşık 84 milyar dolarlık TL piyasaya girecektir. Bu miktarda bir paranın piyasaları girmesi sonucu döviz fiyatlarının ne olacağını bilemiyoruz.

Merkez Bankasının her Perşembe yayınladığı verilere baktığımızda swap sonrası net rezerv  – 59 milyar dolara, Merkez Bankası  Brüt Rezervi ise  yine 3.5 milyar düşüş ile 107 milyar dolara gelmiştir. Bunun sebebi piyasalara yapılan müdahalelerdir.  İşte bütün bunlar, risk priminin yükselmesine sebep olmaktadır.

Bu arada  Dış Ticaret Açığı giderek artıyor  ve Ocak-Eylül 2022 dönemi Cari Açık 83 milyar dolardır.

Buradaki  Ara Malı ve Yatırım Malının toplam ithalattaki payıda %91-92 civarındadır. Bunun yarısının enerjiden kaynaklı olduğunu biliyoruz. Ama diğer bölümü ara malı ithalatından kaynaklanmaktadır. 

Özetle , Biz Ara Malı Sanayisini şu veya bu sebeple çökertmişiz ve sonuç olarak üretim tamamen ithalata dayalı bir hale gelmiş.

Dolayısı ile döviz fiyatlarıda bu nedenle istikrar kazanamıyor.

Cari Açık, Temmuzda 4 milyar dolar, 12 aylıkta ise 36.6 milyar dolar düzeyindedir.

Burada dikkat  edilmesi gereken bir nokta ise  Net Hata Noksan kaleminin giderek artıyor olması olmasıdır. Sadece Temmuz ayında 5.4 milyar dolar tutarında nereden geldiği belli olmayan bir para var. Ocak –Temmuz döneminde bu rakam 24.3 milyar dolar ve neredeyse cari açığın 2/3 ü  nereden geldiği belli olmayan bu paralar ile finanse edilmiş.

2003-2022 arasında nereden geldiği belli olmayan paranın tutarı ise toplam 79 milyar dolardır.

Net Hata Noksan Kaleminin bu kadar büyük rakamlarda olması soru işaretlerine neden olur. Örneğin, OECD bünyesindeki  FATF ( Financial Action Task Force – Kara Paranın Aklanmasına Yönelik Mali Eylem Gücü)  üye ülkeleri takip eder. İşte böyle büyük rakamlar ortaya çıktığı zamanda kafalarda soru işareti oluşur ve  rengimiz  beyazdan koyu griye doğru gider.

Dolarizasyonun artmasının yanında yabancı yatımıcı çıkışıda devam etmektedir. Toplamda 120 milyar dolar olan yabancı yatırımcı stoku, Hisse senedi stoku 17.6 milyar ve  Tahvil stoku 2.2 milyar olmak üzere toplamda 20 milyar dolar düzeyine gerilemiştir. Bu kalan miktarın büyük kısmınında bıyıklı yabancı dediğimiz, yurtdışı üzerinden Türkiye’de yatırım yapan Türkler olduğunu düşünüyorum. Yani ülkemizde yabancı yatırımcı tamamen bitmiştir.

Bir yıl içerisinde , kısa vade dış borç için 182 milyar dolar ve  Cari açıkta yılsonunda  yaklaşık 48 milyar dolar olacağını düşünürsek, yaklaşık 230 milyar dolara ihtiyacımız var. Bunu tabiiki borçlanarak yapacağız ve CDS primlerinin yüksek olması sebebiyle bu borçlanma maliyeti yüksek olacaktır.

Hazine borç stoku ise yaklaşık olarak 3.6 trilyon TL ye ulaşmıştır.  Cumhuriyet tarihinde ilk defa, hazinenin ödeyeceği iç borç faizi ana parayı geçmiştir.

Burada Hazine Garantili Dış Krediler için 2014-2022 arası kur farkı 340 milyar dolara ulaşmıştır.

Ekonomide bugüne kadar olan  tüm kazanımlar özellikle son bir yılda izlenen ekonomi politikaları  nedeniyle kaybedilmiş vaziyette ve riskin 2003 öncesi döneme döndüğünü söyleyebiliriz.

Sistematik olarak iç borçtan dış borca geçildiğini görüyoruz.

Tüm bunların yanısıra Kamu Özel İşbirliği Sözleşmeleri, KKM ve KGF ile verilen kredilerinde hazine garantili verilmesi  gibi bütçe dışı risklerde dikkate alındığında , devletin borç stokunun giderek artacağını tahmin etmek hiç zor değildir.

İşsizlik oranı %10,1 ile olumlu gibi görünüyor ama burada Geniş Tanımlı  İşsizlik oranına bakarsak bunun %22.5 olduğunu görüyoruz. Ayrıca  asıl sorun teşkil eden genç işsizlik oranı ise %19-20 civarındadır.

,

Ekonomideki bu kötüleşme bir günlük hadise değildir.. Merkez Bankası faizleri hızla düşmeye başladıktan sonra ekonomi kötüleşmeye başladı diyebiliriz.

Temmuz 2021 de Merkez Bankası faizi %19 , TÜFE %19,95 ve Dolar Kuru 8.64  iken bugün Merkez Bankası faizi %12, TÜFE %83.45 ve Dolar Kuru 18.50 düzeyine gelmiştir.

Burada izlenen politika çok önemlidir. Para Politikasının önemsizleştirilmesi ekonomide hiçbir zaman söylenmez. Ekonomi Politikası iki ana ayaktan oluşur. Para Politikası ve Maliye Politikası. Yani  siz kalkıp  Para Politikasının faiz ayağını önemsizleştirdik diyorsanız, ringe çıkan bir boksörün bir kolunu bağlamış gibi olursunuz.

TÜRKIYE’NIN İHTIYACI OLAN YAPISAL REFORMLAR

-Bu işe hukukun üstünlüğünü sağlayarak başlarsak attığımız her adımdan sonra Türkiye’nin risk priminin biraz daha düştüğünü görebiliriz.

-Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformlar üç ana başlıkta toplanabilir:

-Hukuk alanında,

-Ekonomi – Maliye alanında

-Sosyal ve Siyasi alanda

A. HUKUK ALANINDA

-Başta Anayasa olmak üzere; Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarında gerekli değişiklikler yapılarak; Hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakkı, yargı bağımsızlığı ve yargı denetimi tam olarak uygulanmalıdır.

-Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki güçler ayrımı kesin ve tam olarak vurgulanmalı ve

erklerden birinin ötekine üstünlüğünü önleyecek bir yapı oluşturulmalıdır.

-Hâkim ve Savcıların atanmaları ve terfileri; siyasal iktidar dışında kendi mesleki sınırları çerçevesinde kendileri tarafından seçilen bir Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından yapılmalıdır.

-Hukukun, ayrım gözetmeksizin devletin en üst kademesinden vatandaşa kadar herkese eşit şekilde uygulanması sağlanmalıdır.

-Laiklik ilkesinin zedelenmesine izin verilmemelidir.

-Yüksek Seçim Kurulu tümüyle bağımsız olmalıdır.

-Vatandaşların kullandığı oyların yok sayılmaması için seçim sisteminde baraj uygulaması kaldırılmalıdır.

-Milletvekili sayısı azaltılmalı ve senato tekrar geri getirilmelidir,

-Milletvekilliği ve parti liderliğinin süre sınırlandırılmasına tabi tutulmalı (seçimleri kazanmak kaydıyla en fazla iki kez seçilmek gibi), Hatta bu husus yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları dahil seçimle gelinen tüm alanlara yaygınlaştırılmalıdır.

-Lider egemenliğini kaldıracak ve kamu hizmeti olan milletvekili ve temsilcilerin ücret, maaş gibi maddi ve diğer imtiyazlı ayrıcalıklarını kaldıracak düzenlemeler yapılmalıdır.

B. EKONOMİ VE MALİYE ALANINDA

1. Faiz konusundaki takıntıların da etkisiyle uygulanan yanlış para ve maliye politikalarından

vazgeçilmesi gerekir. Belirsizlikleri ortadan kaldıracak öngörülebilir sağlıklı ekonomi politikalarına yeniden dönüşün sağlanması gerekir.

2. Dolarizasyonu azaltmak için risk düşüşü sağlanarak ve artı reel faize dönerek TL ye güvenin sağlanması gerekiyor

LİRALAŞMA FİNANSAL MÜHENDİSLİK İLE DEĞİL, PARAYA İTİBAR SAĞLAMAKLA OLUR

3. Dövizle iç borçlanmaya son verilmesi gerekiyor (original sin)

4. Yabancı sermayeyi inşaat ve konut yerine sanayi üretimine yönlendirici tedbirlerin alınması

gerekiyor

5. KÖİ, YİD vb borç üstlenimli, hazine garantili projelerin kamulaştırılmasında yarar vardır.

6. Kamu harcamalarında israfa son verilmeli ve şeffaf, hesap verilebilir ve etkin bir denetimin yapılabileceği bir sisteme geçilmelidir. Kamu ihale kanununda pazarlıkla yapılan işler asgari düzeye indirilmelidir.

Kamu kesiminin bütün hesapları, gelirleri, harcamaları, kararları, uygulama sonuçları mutlaka açıklanmalı ve bağımsız organlarca denetlenmelidir.

7. Bütçe gelirleri konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılmalıdır.

Bu çerçevede;

-Sıkça yapılan vergi af ve yapılandırmalara son verilmelidir.

-Vergi sisteminin KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılması ve gelişmiş

ülkelerde olduğu gibi bu vergiler arasında dengeli ağırlıkları içeren bir yapıya dönüştürülmesi

gereklidir.

8. Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesine öncelik verilmelidir.

İthalat içindeki ara malı ve yatırım malı oranı %92 dir ve İhracatın üthalatı karşılama oranı ,%69 a düşmüştür.

Türkiye; 2000’lere kadar bütçe açığı ve 2000’ler sonrasında ise cari açık vererek büyümüştür. Yani açık vermeden büyüyemeyen bir ekonomi görünümündedir.

Bu görünümden kurtulmak yani açık vermeden büyüyebilmek için; İç tasarrufları artırmak ve üretimin ithalâta dayalı yapısını değiştirmek gerekiyor.

Bu çerçevede; özellikle ithal mallarından içeride de üretilmesi mümkün olanları teşvik ederek dışarıya ödenecek dövizi azaltmak yoluna gidilmesi gerekir.

Bunun için sanayi envanteri de dikkate alınarak geçici de olsa ithal ikamesi rejimi  yerli ve milli katma değeri yüksek üretim alanlarında selektif olarak uygulanmalıdır.

9. Cari açığın artmasına neden olan enerji faturasının azaltılması için gerekli alternatif enerji

üretimi kaynaklarına yoğunlaşılması gerekir. Bu alanda petrol ve doğalgaz yanı sıra; kömür, güneş, rüzgâr, biyoenerji, jeotermal enerji, hidroelektrik ve nükleer enerji alanlarında yoğunlaşmak gerekir.

10. Tarım sektöründe reform zorunludur:

-Türkiye, son 20 yılda ‘tarımsal açıdan kendine yeten ekonomi’ niteliğini tamamen yitirmiş

durumdadır. Ülkenin tarımsal açıdan yeniden kendine yeterli hale gelebilmesi için tarım ve hayvancılıkla ilgili üretimi artırıcı ve göçü önleyici her türlü önlem, maliyeti ne olursa olsun mutlaka alınmalıdır

10. Diğer sektörel reformlar:

Bankacılık reformunun yanı sıra reel sektöre yönelik reformlara da ihtiyaç vardır.

Türkiye, 2001 krizinden sonra bankacılık sektörünü ister istemez reforme etti. Son 40 yılda yaptığımız  en önemli yapısal reform budur. Onu da kendi isteğimizle değil, kriz sonucunda zorunlu olarak yaptık.

Reel sektörün de ciddi anlamda bir yapısal dönüşüme sokulması gerekiyor.

Bu çerçevede son dönemde Türk Ticaret Kanunu ile atılmaya başlanan adımlar ne yazık ki daha işin başındayken budanarak birçok açıdan işlevsiz hale getirildi. Bunların yeniden ele alınması gerekiyor.

11. Kurumsal reformlar

a-Bu alanda atılacak ilk adım Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların gerçek anlamda

bağımsız hale getirilmesi için yasalarında gerekli güçlendirici düzenlemelerin yapılması

gerekiyor.

b-Bunlara ek olarak bazı kamu kurumlarına da bağımsızlık verilmesi zorunludur. Bugün en çok tartışılan konulardan birisi TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerdir.Halkın başta işsizlik ve enflasyon verileri olmak üzere TÜİK tarafından yayınlanan verilere güveni yoktur.

-Bu nedenle TÜİK’e net bir biçimde bağımsız bir statü tanınması veri güvenirliğini sağlamak ve itibar iadesi anlamında yararlı olacaktır.

c-Bakanlıklarda bakan yardımcılıklarının kaldırılarak, idare ile bakan arasındaki köprüyü kuracak olan  müsteşarlık sisteminin  yeniden getirilmesinde yarar vardır.

d- Maliye Müfettişliği dediğimiz Mali Teftiş Kurulunun da yeniden ihlas edilmesinde yarar vardır. Çünkü bunlar köklü kuruluşlardır ve  kamudaki tüm yolsuzlukların, uygunsuz hesapların  incelenmesinde denetiminde görev alan bir kurumdur.

12. Mülteci sorununun daha kronik hale gelmemesi için radikal tedbirler vakit geçirilmeden

alınmalıdır

About The Author

Leave a Reply

Your email address will not be published.