Küresel ekonomi krizin uzayan etkisi nedeniyle oldukça düşük bir hızla büyüyor, jeopolitik risklerin artması yatırımların azalmasına neden oluyor ve dolayısıyla büyümeyi olumsuz yönde etkiliyerek işsizliğin artmasına neden oluyor.

Küresel alandaki bu olumsuz gelişmelerden de etkilenen Türkiye ekonomisinin 2015 yılına girerken mevcut sorunları ise daha da artmış ve kronik hale gelmiş görüntüsü vermektedir.

Bugün için Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu; dış finansmana ve ithalata bağımlı düşük büyüme, yüksek oranlı işsizlik, kronik enflasyon, yüksek cari açık, dış şoklara karşı dayanaksız yapı ( döviz kuru riski ) ve özel sektörün yüksek dış borcudur.

Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu ekonominin dış finansmana ve ithalata bağımlı olması ve düşük büyümesidir.

Uzunca bir süreden beri uygulanan katma değeri düşük bu büyüme modelinin sürdürülemez olduğu ve ekonomide bazı sorunların kronik hale gelmesine sebeb olduğu artık net bir şekilde anlaşılmıştır. Bunda da en önemli etken enflasyonu düşürmek için bilinçli bir şekilde uygulanan düşük kur politikası olmuştur. Böylece ülkede ara malı sanayii çökmüş ve sanayiciler ithalatçı konumuna gelmişlerdir.

Şu anda; toplam ithalat içindeki aramalı ithalatı yüzde 70’i, toplam üretim içinde ithal malllarının oranı da yüzde 50’ yi aşmıştır.

2013 yılını yüzde 4.1 büyüme oranı ile tamamlayan Türkiye ekonomisi, 2014 yılının birinci çeyreğinde yüzde 4.7 ve ikinci çeyreğinde de yüzde 2.1 oranında ve dolayısıyla yılın ilk altı aylık döneminde ortalama yüzde 3.3 oranında büyümüştür. 2014 yılı programında yüzde 4.0 olarak belirlenen büyüme oranının daha sonra revize edilerek yıl sonunda yüzde 3.3 oranında gerçekleşeceği tahmin edilmiştir. 2015 yılı program hedefi ise yüzde 4.0’ tür.

2011 yılı sonrası büyüme oranlarında görülen ve 2015 yılında da benzeri görülecek bu düşüş işsizliğin yüzde 10 gibi yüksek bir seviyeye çıkmasına ve burada katılaşmasına neden olacaktır.

İşgücüne katılım ve istihdam oranlarındaki düşüklük de dikkate alındığında işsizliğin daha da yüksek boyutlarda olduğu ve ileride sosyal bazı sorunlara neden olabileceği söylenebilir.

Kurların bilinçli olarak düşük tutulması sonucu oluşan ucuz girdi maliyetinin katkı sağladığı düşük enflasyon oranlarının da ABD Merkez Bankasının (FED) parasal genişlemeye son vermesi ve yakın gelecekte faiz oranlarını artırma düşüncesi nedeniyle artık sonuna gelinmiştir.

Çift haneli rakamlara yönünü çeviren ve kronikleşen enflasyonun makul seviyelere çekilmesinde, kurdaki yukarı yönlü hareketlerin yoğunlaşacağı bir ortamda petrol fiyatlarındaki geçici düşüşlerin katkısının çok fazla olamayacağı tahmin edilmektedir.

Ekonominin dış finansmana ve ithalata dayalı yapısı, düşük tasarruf oranı ile birlikte cari açığın artmasına neden olmuştur.

Buna; cari açığın finansman kalitesinin bozulması ve özel sektörün 2014 yılı ikinci çeyrek itibariyle 278 milyar dolara ulaşan yüksek dış borç yükü ve 2014 Ağustos itibariyle 416 milyar dolara ulaşan uluslararası net yatırım pozisyonu ya da açığı da eklendiğinde, ayrıca önümüzdeki bir yıl içinde dış borç geri ödemesi ve cari açık için gerekli en az 200 milyar dolara ihtiyaç olduğu gözönüne alındığında ekonominin döviz kuru riski nedeniyle dış şoklara karşı ne kadar çok kırılgan bir hale geldiği kolayca anlaşılır.

Kısa vadede çözümü mümkün olmayan Türkiye ekonomisinin biriken bu sorunları 2015 yılında da aynen devam edecektir.

Bu sorunların, son günlerde yeniden gündeme getirilen ve sadece temennilerden ibaret olan ekonomik reform paketi ile çözümü mümkün değildir.

Büyümeden çok fazla ödün vermeksizin bu sorunların çözümü için yıllardır ihmal edilen siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki yapısal reformların belli bir takvim çerçevesinde bir an önce ciddi bir şekilde uygulamaya konulmasında yarar vardır. Petroldeki geçici de olsa fiyat düşüşlerini fırsat bilip yapısal reformlara hız verilmelidir.

Leave a Reply

Your email address will not be published.