Finansal piyasalar, genel olarak para ve sermaye piyasalarından oluşur. Oldukça dinamik bir yapıya sahip olan finansal piyasalardaki döviz kuru, faiz ve borsa endeksi gibi göstergeler, bir ekonominin o andaki ve sonrasında performansına yönelik değerlendirmelerde önemli bir referans kaynağıdır.

Küresel finans sisteminin özellikle önemli parçası olan ülkelerin herhangi birinde ortaya çıkacak olumlu ya da olumsuz gelişmeler sistemin parçası olan diğer ülkeleri de ister istemez etkileyecektir. Nitekim, 2007 yılından itibaren ABD’ de başlayan ve halen devam eden büyük ölçekli finans krizi, dalga dalga başta Avrupa olmak üzere tüm ülkelere yayılmış ve kriz bazı ülkeleri hafif bazı ülkeleri de çok derinden etkilemiştir. Bu etkileşim, ülke ekonomilerinin kırılganlıklarına ve dış finansmana bağımlılık derecesine göre az ya da çok olabilmektedir.

Krizden çıkış ile ilgili olarak alınan gerek parasal gerekse mali tedbirler bugüne kadar krizle mücadelede bilinen tüm ezberleri bozmuştur. Özellikle ABD’ nin parasal genişleme ve düşük faiz politikası, dünya ticareti ve finans hesaplarının ana para birimi ve ödeme aracı olan doların başta dış finansmana ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm ülkelerde bollaşmasına ve o ülke paralarının değerlenmesine neden olmuştur. Paraları değerlenen gelişmekte olan ülkelerde ise ithalat ve dış borçlar artmış ve bu ekonomiler daha fazla dış finansmana bağımlı hale gelmişlerdir.

Türkiye de küresel finans sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır ve gelişmekte olan ekonomiler içinde önemli bir konuma sahiptir. Son küresel krizden çok da fazla etkilenmemiştir. Bunda da etken, ABD’nin parasal genişleme ve düşük faiz politikasından bölgedeki siyasi konjonktürün de yardımıyla ziyadesiyle yararlanmış olmasıdır. Böylece, ülkeye daha çok sıcak para da denilen ve borsaya, devlet iç borçlanma senetlerine ve mevduat olarak bankalara portföy yatırımları şeklinde dolar girmiştir. Bu ise, Türk parasının değerlenmesine ve ithalatın ucuzlamasına bunun sonucunda da faizlerin ve enflasyonun düşmesine ve ekonominin büyümesine katkıda bulunmuştur. Ancak, görünürdeki bu olumlu gelişmelerin yanısıra, izlenen bu politikalar; cari açıkların ve özellikle özel kesimin dış borçlarının artması, cari açıkların finasman kalitesinin bozulması, daha çok ithalata dayalı büyüme nedeniyle işsizliğin artması ve ekonominin dış finansmana bağımlı hale gelmesi gibi ekonomide kırılganlıklara ve yapısal sorunlara da neden olmuştur.

Bu arada ABD Merkez Bankasının (FED) geçen Mayıs ayında parasal genişlemeyi diğer bir ifade ile son dönemde başlattıkları aylık 85 milyar dolar varlık alım tutarını giderek azaltacağını ve 2014 yılı ortalarında da tamamen bitireceklerini açıklamasının ardından başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm ülke piyasaları dalgalanmaya başlamıştır.

Türkiye’ de bundan etkilenmiş ve hem borsada büyük kayıplar yaşanmış, hem döviz kurları hem de faizler artmaya başlamıştır. TCMB ise para politikasının en önemli aracı olan faize dokunmadan diğer tedbirlerle döviz kurlarının aşırı artmasına engel olmaya çalışmış ancak bu süreçte çok da başarılı olamamıştır.

Eylül ayına gelindiğinde ABD FED’in toplantı sonucu açıklayacağı karar beklenmiştir. Yapılacak açıklamada FED’in parasal genişlemeyi azaltmaya başlayacağı beklentisinde olan piyasalar tekrar dalgalanmaya başlamıştır. Ancak, ABD FED toplantısı sonrasında sürpriz yaparak bu yılın sonuna kadar ŞİMDİLİK parasal genişlemeyi azaltmayacaklarını açıklamıştır. Bunun üzerine tüm piyasalar rahat bir nefes almış, Türkiye’ de ise adeta bayram havasında finansal piyasalarda ralli yaşanmaya başlamış ; borsa endeksi yükselmeye, döviz kurları ve faizler de düşmeye başlamıştır.

Ancak piyasaların bu kadar fazla iyimser tepki vermesini ihtiyatla karşılamakta yarar vardır, zira parasal genişleme eninde sonunda bir süre sonra azaltılacak ve bitirilecektir. Ekonomisi kırılgan ve yapısal sorunları olan ülkelere duyurulur…

Leave a Reply

Your email address will not be published.